Posted on 11 Ocak 2013 by Şebnem Akalın
Yıllar evvel, yirmili yaşlarımın başlarında bir otobüs yolculuğu yapıyordum. Yanımda benden 10 yaş kadar büyük bir hanımefendi vardı. Yol uzun ve gece karanlıktı bir süre sonra sohbet etmeye başladık. Sigara içiyordu ve bunun nedenini bana anlatıyordu. Çok geç başladığını ama tiryaki olduğunu söylemişti. Sigara içme sebebi olarak da evliliklerini göstermişti.
Güzelce bir hanımdı ve eğlenceli bir sohbeti vardı. Ben nereye gidiyordum hatırlamıyorum, ama kendisinin Bodrum’daki yazlığında arkadaşları ile yeni yıl kutlaması yapmak üzere gittiğini anlattığını hatırlıyorum.
Bu günlerde bu olayı hatırlama sebebim; bu hanımefendinin bana anlattığı hayatıyla ilgili, bugünkü bakış açımla içimden gelenleri paylaşmak istemem…
İlk evliliğini, (kendi deyimiyle) bir zorba ile yapmıştı. Adam içki içiyor ve aşağılamalar ve küfürler eşliğinde karısına şiddet uyguluyordu. Çok mutsuz olmuştu ve birkaç yıl içinde boşanmıştı eşinden. Ama çok aşık olarak evlenmiş olduğu için bu ilişkiden ve ayrılıktan derin yaralar almıştı tahmin edebileceğiniz üzere.
Birkaç yıl sonra tanıştığı ve “melek gibi” olan ikinci eşiyle evlenmişti. Bu seferde bu eşin, kendisinin etrafında dönmesi, sürekli ilgilenmesi ve sevgiyle davranmasını kaldıramamış ve birkaç yıl içinde bu seferde tam tersi fazla ilgiden ve sevgiden bunaldığı için ayrılmıştı. O zamanki aklımla bile bunu anlayamamıştım, insan fazla ilgiden ve sevgiden neden bunalır? Ya da fazla ilgi ve sevgi diye bir şey var mıdır? Bence yoktur, sadece sevgi vardır…
Birinci evliliğinde kendi değerini anlaması ve bu dünyadaki gerçek amacını gerçekleştirebilmesi için bir zorba ile beraberdi. Bu eş ona kendisi olması gerektiğini ve ayakları üzerinde durması gerektiğini, gücünü eline alması gerektiğini acı bir deneyimle öğrenmesini sağlayacaktı ki bu onun seçimiydi. Bu onun öğrenebileceği tek yoldu. Ancak bu tam anlamıyla gerçekleşemedi ve ikinci şans olarak ilkinin tam tersi bir eş ona kendi değerini göstermeye çabaladı. Kendi değerini görmek istemeyen hanımefendi buna da bir bahane buldu ve bu şansını da kullanmadı.
Hayat, insana her zaman birden fazla şans verir. Ancak biz bu şansların hiç birini göremez ve kendimize iyileşme fırsatı veremez isek, kenara çekilir kollarını kavuşturur ve “hadi bakalım buyur kendin yap bundan sonra” der. Bundan sonra hayatımızdaki zor olan süreci böylece başlatmış oluruz.
Yol arkadaşım, bizim yolculuğumuz bittikten sonra neler yaşadı, başka şansları oldu mu? bilemiyorum. Umarım olmuştur ve “kendi kimliğini” ve “ben değerini” bulmuştur.
Ona çok sevgilerimle…
11.01.2013