Ona Baba demeyeceksiniz!, Herif diyeceksiniz…

Kendini işine adamış bir anne, çocuklarıyla ilgilenme yolu olarak, onlara maddi bir gelecek hazırlamayı seçmiş. Büyük ihtimalle maddi olarak iyi durumda olurlarsa güvende kalırlar diye düşünmüş (aslında güdülenmiş)

Anne; çocuklarını evde yalnız bırakarak, bazen eş-dost, konu-komşu, akraba yardımı alarak, kendisi çok çalışmış. Hayatı boyunca çok fazla koşturmuş ve işinde yükselebilmek için tüm enerjisini oraya aktarmış.

Tabii ki bu süreçte çocuklarının duygusal ve hatta fiziksel ihtiyaçları olduğunu görmemiş, görememiş. Onlara maddi gelecek hazırlamak, bir yandan da kendi içsel tatminini iş yerinde başarıda aramak önceliği olmuş.

Baba ise alkol bağımlılığı olan, eşiyle duygusal ve zihinsel anlamda iletişim kuramamış ve dolayısıyla çocukları ile de bağları kopmuş, kendisini gerçekleştirememiş bir kişi. Ailesinin sorumluluğunu almamış, alamamış biri. Bağımlılığı sebebiyle ne kendi ihtiyaçlarını ne de ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamamış. Bu sebeple, ailenin tüm yükü anne üzerinde olmuş.

Büyüme dönemlerinde, çocukluklarını yaşayamamışlar ve bu durumun içinden çıkabilmenin yolu olarak kendilerini okul ve sosyal faaliyetlere vermişler ve bunu çok güzel becermişler. Evdeki sorunları yok saymanın kendilerini iyi hissetmenin tek yolu buymuş zaten.

Zaman içerisinde, babalarından utanır, utandırılır olmuşlar. Komşuların konuşmaları, dedikoduları onlarında kulağına gelir olmuş. “bu ayyaş adamın kızları, nasıl oluyorda bu kadar başarılı oluyorlar” “bak sen şu allahın işine adam eviyle ilgilenmiyor ama çocuklar maşallah yine de çok iyiler”…

Alkol bağımlılığı toplum tarafından tamamen yanlış değerlendirilen bir sorun. Bu konu, kişinin zayıf kişiliğinin bir sonucu olarak görülüyor. Kişinin yapabilir olduğu halde bunu yapmadığı, sorumsuz olduğu düşünülüyor, adeta bir suçlu gibi görülüyor ve hatta kötü bir insan olduğu bile düşünülüyor. (Kanı bozuk, sütü bozuk vs. gibi söylemler bile olabiliyor)

Alkol bağımlısı suçlu değildir! Enerji dengesi bozulmuştur ve bu düzelebilir. Enerji dengesinin bozulmasının temel sebebi anne ile olan bağlarının tam kurulamamış olmasından kaynaklanır. Bu hikayede; baba da kendi annesiyle sağlam bağlar kuramamış, anne de aynı şekilde kendi annesiyle sağlam bağlar kuramamış. Bu denge bozulması çocuklara da doğal olarak yansımış.

Alkol bağımlılığı tedavi edilebilir elbette ama şimdiye kadar kullanılan yöntemlerle bunun çok zor ya da imkansız gibi olduğu ortada. Alkol bağımlılığı tedavisinin diğer hastalıklarda da olduğu gibi bütüncül olarak ele alınması, beslenme, eksik kan değerlerinin takviye edilmesi ve bilinçaltı çalışmaları ile birlikte yürütülmesi gerekir.

Ancak konumuza geri dönecek olursa bu hikayede baba hem çevresi tarafından hem de eşi tarafından bir suçlu gibi görülmüş, iyileşmediği için dışlanmış ve babalığı tamamen hor görülmüş.

Anne bir gün, “ona baba demeyeceksiniz, herif diyeceksiniz” demiş ve çok küçük yaşlarından itibaren, buna (neredeyse) zorlanmışlar. Tabii ki bir süre sonra onlar da, babalarını, annelerinin ve çevrenin gözünden görmek zorunda kalmışlar ve babalarına saygı duyamamışlar. (Büyük travma)

Ama annelerine de saygı duyamamışlar elbette. Çünkü anneden çocuğa akması gereken sevgi ve ilgi boşluğunu çocuk en derinden hisseder. Adını koyamadığı bir huzursuzluk hayatı boyunca onunla birlikte olur.

Bir yerlerde bir yanlış olduğunu farketseler de, tanımlayamadıkları için ve anne ve babadan akması gereken enerji akamadığı için; öfkeli, otoriteye karşı isyankar(bazen agresif bazen pasif agresif davranış biçimi geliştirerek) mutsuz, huzursuz, dünya ve kendi aralarında denge kuramayan, yeme bozukluğu olan kişiler haline gelirler. Bizim örneğimizde de bu olmuş.

Utanma duygusu, frekansı çok düşük olan, çok negatif bir enerjidir. Eğer utanıyor ya da bir başkasının utanması gerektiğini düşünüyorsanız sizin frekansınız düşük ve negatiftir. Özellikle de anne ya da babanız yüzünden utanıyorsanız/utandırılıyorsanız bu çok daha adaletsiz bir durumdur. Kendi yaptığınız bir şeyin sorumluluğunu alabilirsiniz ama anne ya da babanızın sorumluluğunu almanız mümkün değildir ve bu durumun baskısı, yükü de çok daha ağırdır.

İşin içinden çıkılmaz gibi duran bu durumun, tüm bu düşük frekanslı duyguların ve tabi travmanın iyileştirilmesi mümkündür ve gereklidir.

Babası ya da annesi yüzünden utanmış/utandırılmış tüm çocuklara şifa olması için, bir danışanımla yaptığımız birkaç seansın özeti olarak bu öyküyü sizlerle paylaşıyorum.

18 Nisan 2021

Şebnem Akalın

Ağlamak, Ruhun Yıkanması mıdır?

Bir kısım danışanlarımdan çok duyduğum bir cümle var: “Ağlamayı seviyorum, ruhumun yıkandığını hissediyorum. Ağladıktan sonra iyi hissediyorum”. Bazı danışanlarım ise “ağlamayı hiç sevmiyorum, ağlamak istemiyorum” der ama ağlar.

Ağlamak, eğer bir iyileşme sürecinde, yani terapi, enerji çalışması, bilinçaltı çalışması vs sırasında ortaya çıkan bir duygu boşalması ise ve sonrasında da olumlu bir duyguya dönüşüyorsa ruhun iyileşmesi süreci olarak düşünülebilir.

Ancak kendi kendinize olumsuz anılarınızı düşünürken ya da gelecekte kötü bir şey olacağını zihninizden geçirerek ağlıyorsanız, çok sık ya da her şeye ağlıyorsanız bu, mutlaka dönüştürmeniz gereken bir blokajınız var demektir.

Ağladıktan sonra iyi hissetmek ise genellikle mağdur ve kurban rolünün size verdiği keyiftir…

Mağdur ya da kurban rolü ne gibi bir keyif verir diye düşünebilirsiniz. Eğer, bu rolü seçip, bu role göre yaşıyorsanız ve bunun farkında değilseniz, yaşadığınız olayları şanssızlık ve diğerlerinin kötülüğü olarak algılarsınız. Bu tür durumlarla her karşılaştığınızda bilinçaltınızda bir taraf size şöyle der “gördün mü yine mağdur edildin, onlar kötü!” böylece bunu teşhis etmiş olan taraf haklı çıkmasından dolayı sevinir. Ağlarsınız ve bir süre sonra bu rahatlıkla yeni durumlara karşı gardınızı alırsınız. Yani kötülük beklentiniz daha da güçlenir ve bilenirsiniz.

Herhangi bir şekilde iyileşme çalışması yapılmazsa giderek daha “duygusal” birisi olur çıkarsınız.

Tabii ki, iyileşmeyen blokajlar zamanla fiziksel hastalıklara dönüşür. Fiziksel hastalık zaten çok normaldir öyle değil mi? belirli bir yaştan sonra herkes hasta olur… (gerçekten öyle midir?)

Bazı danışanlarım ise hiç ağlamamakla övünür. Çok ağlamak ya da tam tersi hiç ağlamamak ikisi de bana iyileşmesi gereken bir durum olduğunu gösterir. Çünkü üzüldüğümüz zamanlarda ağlamak normaldir, ağlayamamak ise enerji blokajı var demektir. Kişinin kendisini çok fazla baskıladığı durumlarda ağlayamamak söz konusu oluyor.

Her iki durumda da iyileşmek için zihinsel dönüşüm yapılmalıdır, çok çabuk ağlamak, her şeye ağlamak, ya da aynı şeylere sürekli olarak ağlamak ruhun yıkanması değildir.

13. 02. 2021

Şebnem Akalın

Bebek Sahibi Olamamak

Sevgili dostlar bu yazımda, stres sebebiyle bebek sahibi olamayan aileler ile yaptığım çalışmalar ile ilgili tecrübelerimi paylaşmak istiyorum.

Bu aileler doctor kontrollerinde hiç bir fiziksel sorunları olmadığını öğreniyorlar fakat yine de bebek sahibi olamıyorlar. Bu sebeple çok doktor geziyorlar, alternatif çare vs. arıyorlar fakat sonuç alamıyorlar.

Bu süreç o kadar uzuyor ki sonunda aşırı derecede stress yüklenip birbirlerini kırıp dökmeye başlıyorlar. Bakıyorlar bu şekilde olmayacak tüp bebek tedavisi olmaya karar veriyorlar ve böylece başka çok meşakkatli bir sürece giriyorlar. Yıllarca sürebiliyor bu uğraşları.

Genellikle bu şekilde bebek sahibi olanlar sonrasında kendiliğinden ikinci bebeklerine hamile kalıyor. Bunun sebebi çok net bir şekilde stresin ortadan kalkmış olması.

Ancak stres diye bahsettiğimiz konuyu günlük stresler, iş, güç, geçim derdi vs. olarak algılamayın. Çünkü genel yanlış kanı bu yönde. Böyle olduğu için stresten uzak kalmak adına günlük işlerden uzaklaşıp yeni stresler ediniyorlar.

Bu şekilde bana gelen danışanlarım için bilinçaltlarında nelere bakarım size bundan bahsedeyim.

  • Çocukluğu kötü geçmiş kişiler, kendilerinin iyi birer ebeveyn olup olamayacağı konusunda strersli olurlar.
  • Aile içinde şiddete maruz kalan kişiler, dünyanın güvenli bir yer olmadığına inanırlar ve bu dünyaya çocuk getirmenin, o çocuk için kötü bir şey olduğunu düşünürler.
  • Eşiyle tam uyum sağlayamadığını düşünen kişiler, eşinden çocuk sahibi olmak istemezler.
  • Kendisini yetişkin olarak hissetmeyen kişiler çocuk sorumluluğunu çok fazla bulur ve çocuk sahibi olmak istemezler.
  • Dünyayı çok fazla önemseyen ve büyük işlerin gerçekleştirilmesi gerektiğine inanan kişiler aile kurmak ve çocuk sahibi olmanın dünyada yapılacak önemli işler için engelleyici olduğunu düşünürler.
  • Henüz zamanı gelmediğini, çocuk sahibi olmak için maddi imkanların belli bir seviyeye gelmesi gerektiğini düşünenler o zaman gelene kadar beklerler.
  • Erken yaşta anne ya da baba kaybı yaşayanlar o yaşı geçirene kadar bekleyebilir. Yani örneğin anne ya da baba 40 yaşında iken öldülerse, “40 yaşını bir atlalatalım” gibi bir düşünce

Tüm bunlar, kişilerin farkında olmadıkları ve bilinçaltı çalışması yapılmadıkça farkına varamayacakları olumsuz duygu ya da düşüncelerdir. Bu olumsuz duygu ya da düünceler dönüşebilir. Dönüştüğünde de “stress” ortadan kalkar. Kolaylıkla çocuk sahibi olurlar.

Ayrıca tüm bunların yanında ister alın yazısı deyin, ister enkarnasyon tercihi deyin bu hayatta çocuk sahibi olmayacakları ruhsal bir seçim olarak bu hayata gelmiş kişiler olabiliyor. Ancak bu kişiler zaten herhangi bir teşebbüste bulunmuyorlar genellikle. Eşleri bu anlamda uyumlu değilse o zaman eş baskısı nedeniyle bir çaba oluyormuş gibi görünse de biliyorsunuz ki; çocuk sahibi olmak için, iki kişinin de tam olarak hazır olması gerekli.

Şebnem Akalın

13.12.2020

Mikao Usui Anıt Mezarı Ziyaretim

Mart ayında Japonya’da Tokyo’da okuyan oğlumun yanına gittim. Giderken Usui’nin mezarını ziyaret edebileceğimi düşünmemiştim ama içimden geçirmiştim, “nerede acaba” diye düşünmüştüm…

Tokyo ve 2 şehir daha gezdiğim ülkeyi ne kadar sevdiğimi beni instagramda takip edenler gördüler. İnsan ilişkilerinden tutun, temizlik, düzen, teknoloji ve bunun insanla uyumu hepsi bana göre harika. Oğlumla beraber 10 gün boyunca yürüdük, gezdik, yedik, içtik tabiri caizse dibini bulduk:)

10 günün sonlarına doğru bir gün internette Usui’nin mezarını aradım ve bir adres buldum. Ogan’a gösterdim, dedi ki “kolay gideriz”. Nasıl yani? kolay mı gideriz? Ne kadar heyecanlandığımı, mutlu olduğumu anlatamam.

Ertesi gün yola koyulduk tabi. Trenden indik ve başladık yürümeye. Yol boyunca başka mezarlıklar, mezar için malzeme satanlar, otantik japon mahalleleri, evleri görerek ve hissederek ilerledik. Adrese geldiğimizde, çok güzel bir tapınak ve arazinin içinde mezarlığı olduğunu gördük. Tapınak turistik değil, halkın ibadetine açık bir tapınak. Öyle olunca önce biraz çekindik çünkü Japonlar genel olarak çok saygılı ve bu sebeple de saygı bekleme konusunda hassaslar. Yavaş yavaş içeriye sızdık:)

Kapıdan girince tam karşıda tapınak, sağ tarafta ise mezarlık var. Mezarlığın girişinde ise isim listesi, krokisi ve mezarın numarası var. Ama japonca tabi. Neyse Oğlum bana Usui’nin nasıl yazıldığını gösterdi ve ben başladım listeyi taramaya. Küçücük yazılmış listeyi tararken birden görüverdim. Sonra da farkettim ki daha önce ziyarete gelenler, rahat bulunabilmesi için Latince okunuşuyla da yazıp bir etiket yapıştırmışlar yanına. Yani giderseniz kolayca bulabilirsiniz.

Mezarlıkta çok daha gösterişli mezarlar var, Usuinin mezarı gösterişli değil ama Usui’yi anlatan bir yazıt var mezarda. Burası bir Budist mezarlığı ve aile mezarlığı. Yani Usui ailesinin üyelerinin yakılıp gömüldüğü bir yer. Ama Mikao Usui’nin Reiki kurucusu olduğunu ve hikayesini anlatan bir yazıt mevcut. Ancak Eski Japonca ile yazılı olduğu için oğlum bazı kelimeleri yakalayıp anlamaya çalıştı ve bana anlattı. Onun bana anlattığı çok küçük bir parçası ama Frank Arjava Petter’in Japon eşi sayesinde çevirmiş olduğu tam metni aşağıda alıntıladım,  yazımın sonunda okuyabilirsiniz..

Orada bir süre durup Mikao Usui’ye Reiki gönderdim, benim elimden gelen buydu. Budistler mezar ziyaretinde, önce tapınağı ziyaret ediyorlar, dua ya da şükür gibi bir ritüelleri var. Hatta tapınağa girmek için önce abdeste çok benzeyen bir tür arınma yapıyorlar. Sonra depo gibi bir alanda her mezar sahibine ayrılmış bölümlerde bulunan kova ve kepçe, tütsü vb gereçlerini alıp mezarları yıkayıp, tütsü yakıp, gerekirse çiçek vs düzenlemelerini yapıp dua edip öyle ayrılıyorlar.

Hiç bir enerji, öğreti vs. kişilerle özdeşleşemez. Usui aracıdır ve iyi ki olmuştur. Mikao Usui’yi tanımadım ama tanıyormuşum gibi çok seviyorum. Her gün ona teşekkür ediyorum ancak onda büyük bir hikmet ve keramet aramıyorum, yani ona tapınmıyorum. Onun da bunu istediğini sanmıyorum. Frank Arjava Petter’in yaşamış olduğu, bulutların aralanıp güneşin parlaması gibi bir şeyi ben yaşamadım. Hava bulutluydu ve tüm gün öyle kaldı. Ancak Mikao Usui’nin huzurlu olduğunu ve rahat olduğunu ve hatta gülümsediğini hissettim. Görevini yapmış olmanın verdiği huzurla gitmiş buradan.

Ben de Usui’inin anıt mezarından bu duyguşarla ayrıldım. Hayallerimin ötesinde olan bu buluşma için ve bana kısmet olduğu için şükürler olsun.

Tekrar saygı ve sevgiyle.

Şebnem Akalın

Nisan 2018

Mikao Usui’nin Mezarındaki Yazıt:

Çok çalışan (yani meditasyon yapan ) ve gayretle bedenini ve zihnini daha iyi bir insan olmak için geliştirmeye çalışan insana “ örnek insan” denir . Bu büyük ruhu sosyal bir olay için , yani pekçok insana doğru yolu öğretmek için kullanan insanlara “öğretmenler” denir .
Dr. Usui’de böyle bir öğretmendi . Evrenin (evrensel enerjinin) Reiki’sini öğretti . Sayısız insan ona geldi ve onlara Reiki’nin yüce yolunu öğretmesini ve onları iyileştirmesini istedi .
Dr.Usui , Keio Gunnen denilen Keio döneminin ilk yıllarında Ağustos’ un 10’un da doğmuştu . 3lk ismi Mikaomi ve diğer ismi Gyoho (veya Kyoho ) olarak telaffuz edilirdi . (Bir öğretmenin geçmişle devamlılığını bitirmek ve baştan başlamak için öğrencisine yeni bir ad vermesi eski bir Japon geleneğiydi. Bazen yeni bir isim öğrencinin kendisi tarafından kabul
edilirdi . ) Gifu bölgesinin Yamagata mahallesinin Yago köyünde doğmuştu .Dedesinin adı Tsunetane Chiba’ydı . Babasının adı Uzaemon’du . Annesinin aile adı Kawaai’ydi . Bilindiği kadarıyla yetenekli ve çalışkan bir öğrenciydi .Bir yetişkin olarak pek çok Doğu Ülkesini ve Çin’i çalışmak için ziyaret etti , gayretle çalıştı ama kötü bir şanssızlık yaşadı. Yine de yılmadı ve kendini gayretle eğitti .
Bir gün 21 günlüğüne oruç tutmak ve meditasyon yapmak için Kurama dağında inzivaya çekildi . Bu dönemin sonunda , birden yüce Reiki enerjisini başının tepesinde hissetti
ve bu ona Reiki iyileştirme sistemini gösterdi . Reiki’yi önce kendi üzerinde kullandı , sonra ailesi üzerinde denedi .Pek çok hastalıkta işe yarayınca , bu bilgiyi halkla paylaşmaya karar verdi . Harajuku (Aoyama –Tokyo )’ da Taisho döneminin 11.yılının (1921 ) Nisan’ında bir klinik açtı . Bazıları çok uzaklardan gelen sayısız hastayı tedavi etmekle kalmadı ayrıca bilgisini yaymak için seminerler düzenledi. Taisho döneminin 12 .yılının Eylül’ünde ( 1923 ) harap edici Kanto depremi Tokyo’yu salladı . Binlerce kişi öldü , yaralandı veya kötü sonuçları nedeniyle hastalandı . Dr.Usui halkı için üzüldü ama aynı zamanda Reiki’yi harap olmuş kente götürdü ve onun iyileştirici gücünü hayatta kalmış kurbanlar üzerinde kullandı .
Kısa sürede kliniği hasta akınını karşılamak için çok küçük gelmeye başladı , bu yüzden Taisho döneminin 14 .yılının 1ubat ayında (1924) , Tokyo dışında Nakano’da yeni bir tane inşa etti.

Ünü kısa sürede bütün Japonya’ya yayıldı ve uzak ilçeler ve köylerden davetler gelmeye başladı .Bir kez Kure’e gitti , başka bir kez Hiroshima bölgesine, sonra Fukuyama ‘ya . Ölümcül bir darbeyle vurulduğunda , Fukuyama ‘da kalmaktaydı.Taisho döneminin 15 . yılında , 9 Mart’ta (1926) 62 yaşındaydı . Dr.Usui’nin Sadako isminde bir karısı vardı , kızlık adı Suzuki’ydi .Bir kız ve bir oğulları oldu. Oğulları Fuji Usui , Dr. Usui’nin gidişinin ardından aile işlerini üstlendi . Dr.Usui çok sıcak , yapmacıksız ve alçakgönüllüydü .Fiziksel olarak sağlıklıydı. Hiçbir zaman gösteriş yapmadı ve yüzünde her zaman bir gülümseme vardı ; Ayrıca zorluklarla yüzleşmek konusunda çok cesurdu .. Aynı zamanda çok tedbirli bir insandı. Çok kabiliyeti vardı . Okumayı çok severdi ve tıp , psikoloji , falcılık , tüm dünyadaki dinlerin teolojisi hakkında bilgisi çok büyüktü . Bu hayatı boyunca süren çalışma ve bilgi edinme alışkanlığı elbette Reiki’yi anlama ve sezmesi için hazırlığında yardımcı oldu . Reiki sadece hastalıkları iyi etmez , ayrıca doğuştan gelen yetenekleri büyütür , ruhu dengeler , vücudu sağlıklı yapar ve mutluluğun kazanılmasına yardım eder. Bunu diğerlerine öğretmek için , Meiji imparatorunun beş prensibini izlemeli ve yüreğinizde hissetmelisiniz. Bunlar sabah bir kez ve akşam birkez olmak üzere hergün konuşulmalıdır.

1-Bugün öfkelenme

2-Bugün endişelenme

3-Bugün müteşekkir ol

4-Bugün çok çalış(meditatif egzersizler)

5-Bugün başkalarına nazik davran.

Asıl amaç mutluluğu kazanmanın (Reiki) kadim ve gizli metodunu anlamak va ona uyarak pek çok hastalık için çok amaçlı bir tedavi keşfetmektir.Eğer bu prensipler takip edilirse , kadim bilgelerin yüce , huzurlu zihinlerini kazanacaksın. Reiki sistemini yaymaya başlamak için , kendine yakın bir yerden başlamak önemli ,felsefe veya mantık gibi uzak bir şeyden başlama. Hareketsiz ve sessizce , her sabah ve her akşam ellerin “ Ghasso” veya “ Namaste” şeklinde kavuşmuş olarak otur . Büyük prensipleri izle, sessiz ve temiz ol. Yüreğin üzerinde çalış ve içindeki sessiz yerden olan şeyleri yap. Herkes Reiki’yi başarabilir , çünkü o kendi içinde başlar. Felsefik örnekler etrafımızdaki dünyayı değiştiriyor. Eğer Reiki bütün dünyaya yayılabilirse , insan kalbine ve toplumların ahlakına dokunacak . Pek çok insan için yararlı olacak ve sadece hastalıkları değil bütün dünyayı iyileştirecek.2000’in üzerinde insan Dr.Usui’den Reiki öğrendi. Daha fazlası Usui’nin kıdemli öğrencilerinden öğrendiler ve onlar Reiki’yi daha da uzaklara taşıdılar. Şimdi, Dr.Usui’nin gidişinden sonra bile , Reiki çok uzun süre akmaya, uzaklara yayılmaya devam edecek. Reiki’yi Dr.Usui’den almak ve diğerlerine aktarmak evrensel bir kutsamadır. Dr.Usui’nin öğrencilerinin pek çoğu bu anıtı buraya ,Toyotoma mahallesindeki Saihoji tapınağına inşa etmek için birleştiler.Onun büyük çalışmalarını canlı tutmak için bu kelimeleri yazmam rica edildi .Onun çalışmalarını derinden takdir ediyorum ve bütün öğrencilerine bu görev için seçildiğimden dolayı çok gururlu olduğumu ifade etmek istiyorum. Belki böylece, pek çokları Dr Usui’nin dünyaya ne kadar büyük bir hizmet yaptığını anlayabilir.

Çok çalışan (yani meditasyon yapan ) ve gayretle bedenini ve zihnini daha iyi bir insan olmak için geliştirmeye çalışan insana “ örnek insan” denir . Bu büyük ruhu sosyal bir olay için , yani pekçok insana doğru yolu öğretmek için kullanan insanlara “öğretmenler” denir .

Dr. Usui’de böyle bir öğretmendi

Anıt Mezarında yazan yazıdan alıntı.

Mezarlığın planı

Dingin Ol

Zamanım yok endişesiyle hareket edenler,  hiç bir şeye yetişemediğini düşünenler,  ellerindeki işe gereken ve yeterli zamanı ayıramazlar. Biraz ondan, biraz bundan derken ellerinde hiç bir şey kalmaz.

Enerjilerle çalışmak isteyenler için de durum aynen böyle. Haydi, Reikiye uyumlanalım, hooop oldu. Haydi meleklere, kuantuma, başka enejilere… O da oldu. Sırada ne var? Bütün bunlar var, ama ortada bir şey yok…

Zaman gerçekten dolduğunda, ne kadar çok şeye uyumlandığımız değil, elimizdekiyle ne yaptığımız önemli olacak. Sabırsızlık gösteren öğrencilerime her zaman “yavaş, hızlıdır” hatırlatması yapıyorum ama çoğu telaş içinde. Bütün bu enerji çalışmaları, tam da bu telaştan kendimizi kurtarmak, dinginliğe kavuşmak için yapılıyor ve “ol”madan olunmuyor. Eğitim almak yeterli sanıyorlar, sonrası çok kolay sanıyorlar ama üzgünüm öyle değil. Kendinize en yakın gelen herhangi bir enerji çalışmasıyla başlayın ve hakkını verin. Sonra zaman içinde yol sizi başka bir yere götürürse o zaman başka bir deneyim edinirsiniz. Bu, acele ederek ve telaş içinde yapılabilecek bir şey değildir. Boş yere kendinizi üzüyorsunuz.

Şebnem Akalın / Hatırlatıcı

10.04.2014

Zihni sakinleştirmek için 5 Öneri

Son zamanlarda pek çok kişinin sorusu: Zihnimi nasıl durduracağım?

Zihni durdurmak değil, sakinleştirmek gerekir. Zihin sakin değilse yaratıcı olamayız ve potansiyelimizi kullanamayız. Zihnin vıdıvıdıları kaliteli yaşamamıza engel olur.
Tavsiyelerim basit fakat kolay değil. Ancak denemeye değer. 
1-Zihin durmaz! Her zaman düşünceler akar. Düşüncelerin zihninizden gelip geçmesine izin verin. Bırakın, sadece gelsin ve gitsinler. Herhangi birine dalmayın, hepsini izleyin.
2-Nefes alın! Büyük ihtimalle o sırada nefes almıyorsunuz.
3-Kızdığınız, kırıldığınız herhangi biri varsa ya gidin ona söyleyin ya da çok güvendiğiniz birine sadece duygunuzu anlatın! Karşı tarafı haksız çıkartmaya çalışarak değil. Eğer bunu yapamayacaksanız anlatmayın.
4-Sudoku, Scrable (Kelimelik), Bulmaca çözmek, Sessiz film gibi oyunlar oynayın! Bunu yaparken eğlenin.
5-Egzersiz yapın! Yoga, Plates, Yürüyüş gibi.
Ve tabi ki “Reiki” zihni kolayca sakinleştirir. Reiki yapmayı bilenler Reiki yapın! Rahatladığınızı, zihninizin yavaşladığını, sakinleştiğinizi hatta uyuduğunuzu göreceksiniz.

Beyin, düşünmek için vardır!

Olumlu düşünceye evriltmek sizin elinizde…

Şebnem Akalın / Hatırlatıcı

18.08.2014

Zihinsel Dönüşüm

Bunca yıllık tecrübem bana her şeyin zihinde olduğunu tekrar tekrar gösterdi. Tüm bilginin insanın kendisinde olduğuna hep inandım. Tüm çalışmalarımı bu yönde yaptım. Hiç bir zaman tek başına beslenme ya da hayat şartları ya da yetiştiriliş biçiminin,  sorunları ya da hastalıkları oluşturduğuna inanmadım / inanamadım. Bu konuda emin olmam için bana gelen pek çok işaret oldu ama bir tane rüyam bana çok net biçimde yolumu gösterdi. Bu işaretleri burada anlatmayacağım tabiki ama elimden geldiğince insanın kendisini nasıl iyileştirdiğini anlatmaya çalışacağım.

Zihinsel dönüşüm ile hem hayatta olmak istediğiniz kişi olabilirsiniz hem de fiziki hastalıklar da iyileşir çünkü olumsuz düşünceler/duygular uzun süre zihinde kaldığında blokaj oluşturur ve blokajlar enerji dengenizi bozduğunda biz fiziksel olarak hasta olursunuz. Zihinsel dönüşümü sağlamanın yolu öncelikle, eskiden (bir dönem, çocukluğunuzda, ya da eski hayatınızda) size iyi gelen fakat artık işlemeyen bir inancınızın farkına varmanızı sağlamaktır. Bu inanç, herhangi bir olumsuz olay karşısında bu olumsuzluğu bir kez daha yaşamamak için aldığınız bir karardır ancak bu kararı sadece o konuda kullanmak yerine genellersiniz ve her duruma uygularsınız. Genellikle Zihinsel olarak yaptığınız budur. Yani ateşe elini soktuktan sonra yanmamak için, ateşe elini sokmama kararı alan bir zihin, bunu sadece bu kadarla bırakırsa kendisini koruyacaktır ve aslında bu doğrudur. Ancak olay yaşandığında bu olayla ilgili sebep sonuç ilişkisi kurulamazsa genellikle ateş yanan odaya girmemek ya da çakmak tutmamak veya ateşi görünce aşırı korkmak gibi bir bilinç gelişir.  Yani oldukça olumsuz bir inanç geliştirilmiştir.

Olumsuz inançlar, bilinçaltı dediğimiz alanda, kesinlikle farkında olmadığımız ama bize ait olan ve farkında olmadığımız halde tüm davranışlarımızı etkileyen zihne ait bir alandadır. Bu alan için, karanlık oda vs. gibi tanımlamalar da yapılır. Biraz dikkatli bir içsel gözlemle ulaşılabilecek bir alandır aslında, ama genellikle bunu yapmak istemezsiniz. Kendimizle yüzleşmek çok zordur çünkü. Olmayan bir işin, yürümeyen ilişkinin, evliliğin, aslında istemediğiniz için olmadığını ve bunun nedenlerini anlamak ve kabul etmek sizi acıtır. Şimdiye kadar bildiğiniz her şeye ters düşmektedir ve doğal olarak kaçarsınız.

Danışanlarımla yaptığım çalışmaların temelini zihinsel dönüşüm çalışması oluşturur. Terapilerde benim desteğim, bu karanlık odayı bir el feneri ile aydınlatmak ve bak buralarda unuttuğun şeyler var demektir. Hatırladığında ise sebep sonuç ilişkisini ya kendisi kurar ya da ben yardımcı olurum. Sebep sonuç ilişkisini kuran zihin rahatlar ve yukarıdaki örneğimizdeki durum için artık “sadece ateşe elimi sokmayacağım ama ateş yanan odada bulunabilirim, bu güvenlidir” kararını verebilir.

Enerji terapilerinde, çeşitli teknikler kullanırım ama bunlar çok iyi birer yardımcıdır. Asıl olan kişinin, şimdiye kadarki inancının artık işe yaramadığını kesin olarak algılamasıdır. Algılamasına yardımcı olurum, -olası- olması gereken yeni inanç için yol gösteririm ve gerisi kendiliğinden gelir. Kişi eskiden bir olay karşısında, olmak istediği kişi gibi ve içinden geldiği gibi davranmaya başladığında beni arar, şaşkınlıkla ve heyecanla anlatır: “Ben eskiden bunu yapamazdım, ya da söyleyemezdim” ve “şimdi çok rahat yaptım ya da söyledim”

4 Eylül 2014
Şebnem Akalın
Reiki Master/ Enerji Terapisti

Ustaa, aç bi Çakra!

Çakra açma lafı nereden ve nasıl çıktı bilemiyorum. Eminim ilk söylendiğinde doğru anlamda kullanılmıştır, ancak malesef artık tamamen yanlış bir kavram olarak kullanılmakta. Sanki birisi çakranızı açacak ve ondan sonra her şey yolunda. Hayır! yok öyle bir şey!

Burada çakraları anlatmayacağım ama neden bu çakra açma kavramı kullanılıyor? biraz anlatıyor olacağım. 

Öncelikle, Çakraların kapalı olması mümkün değildir! Çakraların dengesi bozulmuş olabilir, ki; bunun sebebi de enerji girdabı gibi dönen Çakralar, sağlıklı bir çakrada olması gereken bir ahenk ile değil, ahengi bozulmuş bir şekilde dönmeye başlamıştır ya da omurga üzerinde hizalı olması gerekirken sağa sola kaymış olabilir, Çakralardaki enerji girdaplarında blokajlar vardır, aslında bastırılmış, bloke olmuş duygular vardır. Enerji blokajı (tıkanıklığı) var ve bunun için enerjiyi dengeliyoruz demek yerine çakra açmak diye anlatıldığı için tıkalı bir çakra var ve bu açılıyor gibi anlaşıldı sanırım. Tamamıyla tıkalı çakra ile yaşayamayız!

Çakralar, elbette enerji çalışmalarıyla dengelenir ya da blokajlar açılır ve açıldığında bütüncül bir sağlık elde edilmiş olur. Bunlardan biri de Usui Reiki’dir. Ayrıca yürümek, dans etmek, yoga, plates yapmak gibi fiziksel egzersizlerde çakralar üzerinde etkilidir. Bu dengeleme ve bolakajların enerji çalışmalarıyla açılması uygulamaları zaman içinde hap şeklinde uygulamalar gibi gösterilmeye başlandı ne yazık ki 😦

Çakraların dengeleri, olumsuz düşüncelerimiz yani duygusal alanda aldığımız yaralardan bozulmaktadır. Dolayısıyla çakraları sürekli dengede tutmak, sürekli uygulama gerektirir. Hiç bir yöntem tek başına ve tek bir seferde yeterli değildir. Hangi yöntemi seçtiyseniz bunu sürekli yapmalısınız.

Reikiye uyumlandığınızda çakralar dengelenir ama sonrasında uygulama yapmaya devam etmelisiniz. Kendimi başkasına bırakayım beni düzeltsin düşüncesi çok cazip, ama malesef kimsede sihirli değnek yok!

Dünya yolculuğumuz, öğrenme yolculuğumuz bunu gerektiriyor. Öğrenmeden iyileşme olmuyor. Herkesin kendi hayatının sorumluluğunu alıp öğrenmeyi seçmesi gerekiyor. Daha önce pek çok yazımda da yazdığım gibi tüm yöntemler sadece yardımcıdır.

Tüm kadim öğretilerin bir çakra açma seviyesine indirilmesine gerçekten üzülüyorum. Aç bi çakra her şey yoluna girsin…

Şebnem Akalın / Hatırlatıcı

25 Mart 2015

Reiki ve Şans

Posted on 23 Eylül 2009 by Şebnem Akalın

Bir şeyi sadece hayal ederek elde edebilir miyiz? bazen bu sorunun cevabı ile ilgili tereddüt yaşıyorum.  çünkü öyle şeyler var ki, hayal ediliyor ve hemen gerçekleşiyor. ama öyle şeyler var ki, eyleme geçmeden hiç bir şey olmuyor.  bazı durumlarda sınanıyor olabilir miyiz? gerçekten isteyip istemediğimiz konusunda? olabilir.  ya da biz, kendimizi sınıyoruz….

Reiki hayatıma girdikten sonra iste – gerçekleşsin… denklemi çok daha kolay ve akıcı olmaya başladı. temiz bir enerjiyle istemek önemli. isteğine endişelerini, korkularını katarsan gerçekleşme süresi kesinlikle uzuyor. gerekli adımları atarak yani eylemde bulunarak gerçekleşme sürecini keyifle izlemeye geçmek gerekiyor.  gerçekleşme, her zaman bizim istediğimiz zamanda olmayabiliyor. istediğimiz zaman en hayırlı zaman olmayabilir ya da aslında derin bilinç düzeyinde istemiyor olabiliriz.

Reikinin şansı artırdığı söylenir. bunun sebebinin reiki ile temizlenen enerji ve sürece kattığımız zihinsel engellerden kurtulmayı öğrenmek olduğunu düşünüyorum. eğer zihinsel engeller varsa eylemler bir sonuç vermiyor en önemlisi enerji olarak sürece olumsuz müdahale etmek süreci etkiliyor. isteğimize huzur kattığımızda şans bizimle oluyor aksi durumda şans ellerini kavuşturup yüzünde bir gülümseme ile kenara çekiliyor ve “hadi bakalım yap, ne yapacaksan” diyerek debelenmemizi izliyor.

Şansın bizimle olmasını istiyorsak ona izin verelim.

Şebnem Akalın

Öz ne ister?

Posted on 02 Aralık 2009 by Şebnem Akalın

en zorlayıcı, en çetin yolculuk, insanın içine, özüne doğru yaptığı yolculuk. bu yola çıkan kişinin tek yardımcısı da yine kendisi. bizi sürekli olarak dürtükleyen, “hadi! başka birşey var.. hadi!” diyen ve hayatımızın bir noktasında da belki de bu yolculuğa bizi zorlayan öz, iç sesi.

İçsel yolculukla nerelere gitmiyor ki insan. çocukluğuna, gençliğine, 3-5 yıl öncesine, dün geceye ya da geleceğe ve bazen de geçmiş hayatlara.

geçmişde biriktirdiğimiz kızgınlıklarımız, korkularımız, affedemediklerimiz, kırgınlıklarımız ve her türlü olumsuz inanışlar bu yolculukta birer birer çıkıyor karşımıza. hepsinin gösterdiği bir şey var aslında ve sorduğu bir soru “ne öğrendin?”

bu olumsuz duygulara takılıp kalmadan onlara bakıp, görüp, kabul edip, öğrendiklerini çantasına alıp, iç sesinin işaret ettiği yere doğru ilerlemeyi seçen kişi büyük bir hızla geleceğini oluşturabilir sağlık, mutluluk ve huzurla.

Sabahları yataktan bir iç sıkıntısı ile kalkıyorsak ve buna bir anlam vermiyorsak, sonrasında da unutup hayata karışıp gidiyorsak, iç sesimize- özümüze, kulaklarımızı tıkıyor ve genel bir söylemle ve kelimenin tam manasıyla “yuvarlanıp gidiyoruz”dur. bu durumda çok yakın zamanda olacak şey hayatımızın tepetaklak olmasıdır. çünkü başka türlü anlayamadığımız şeyi bir musibetle anlamak zorunda kalırız.

Öz, ne yapması gerektiğini, gelişmek için ihtiyacı olanı çok iyi biliyor. yeter ki onu dinle..

Şebnem Akalın