Ona Baba demeyeceksiniz!, Herif diyeceksiniz…

Kendini işine adamış bir anne, çocuklarıyla ilgilenme yolu olarak, onlara maddi bir gelecek hazırlamayı seçmiş. Büyük ihtimalle maddi olarak iyi durumda olurlarsa güvende kalırlar diye düşünmüş (aslında güdülenmiş)

Anne; çocuklarını evde yalnız bırakarak, bazen eş-dost, konu-komşu, akraba yardımı alarak, kendisi çok çalışmış. Hayatı boyunca çok fazla koşturmuş ve işinde yükselebilmek için tüm enerjisini oraya aktarmış.

Tabii ki bu süreçte çocuklarının duygusal ve hatta fiziksel ihtiyaçları olduğunu görmemiş, görememiş. Onlara maddi gelecek hazırlamak, bir yandan da kendi içsel tatminini iş yerinde başarıda aramak önceliği olmuş.

Baba ise alkol bağımlılığı olan, eşiyle duygusal ve zihinsel anlamda iletişim kuramamış ve dolayısıyla çocukları ile de bağları kopmuş, kendisini gerçekleştirememiş bir kişi. Ailesinin sorumluluğunu almamış, alamamış biri. Bağımlılığı sebebiyle ne kendi ihtiyaçlarını ne de ailesinin ihtiyaçlarını karşılayamamış. Bu sebeple, ailenin tüm yükü anne üzerinde olmuş.

Büyüme dönemlerinde, çocukluklarını yaşayamamışlar ve bu durumun içinden çıkabilmenin yolu olarak kendilerini okul ve sosyal faaliyetlere vermişler ve bunu çok güzel becermişler. Evdeki sorunları yok saymanın kendilerini iyi hissetmenin tek yolu buymuş zaten.

Zaman içerisinde, babalarından utanır, utandırılır olmuşlar. Komşuların konuşmaları, dedikoduları onlarında kulağına gelir olmuş. “bu ayyaş adamın kızları, nasıl oluyorda bu kadar başarılı oluyorlar” “bak sen şu allahın işine adam eviyle ilgilenmiyor ama çocuklar maşallah yine de çok iyiler”…

Alkol bağımlılığı toplum tarafından tamamen yanlış değerlendirilen bir sorun. Bu konu, kişinin zayıf kişiliğinin bir sonucu olarak görülüyor. Kişinin yapabilir olduğu halde bunu yapmadığı, sorumsuz olduğu düşünülüyor, adeta bir suçlu gibi görülüyor ve hatta kötü bir insan olduğu bile düşünülüyor. (Kanı bozuk, sütü bozuk vs. gibi söylemler bile olabiliyor)

Alkol bağımlısı suçlu değildir! Enerji dengesi bozulmuştur ve bu düzelebilir. Enerji dengesinin bozulmasının temel sebebi anne ile olan bağlarının tam kurulamamış olmasından kaynaklanır. Bu hikayede; baba da kendi annesiyle sağlam bağlar kuramamış, anne de aynı şekilde kendi annesiyle sağlam bağlar kuramamış. Bu denge bozulması çocuklara da doğal olarak yansımış.

Alkol bağımlılığı tedavi edilebilir elbette ama şimdiye kadar kullanılan yöntemlerle bunun çok zor ya da imkansız gibi olduğu ortada. Alkol bağımlılığı tedavisinin diğer hastalıklarda da olduğu gibi bütüncül olarak ele alınması, beslenme, eksik kan değerlerinin takviye edilmesi ve bilinçaltı çalışmaları ile birlikte yürütülmesi gerekir.

Ancak konumuza geri dönecek olursa bu hikayede baba hem çevresi tarafından hem de eşi tarafından bir suçlu gibi görülmüş, iyileşmediği için dışlanmış ve babalığı tamamen hor görülmüş.

Anne bir gün, “ona baba demeyeceksiniz, herif diyeceksiniz” demiş ve çok küçük yaşlarından itibaren, buna (neredeyse) zorlanmışlar. Tabii ki bir süre sonra onlar da, babalarını, annelerinin ve çevrenin gözünden görmek zorunda kalmışlar ve babalarına saygı duyamamışlar. (Büyük travma)

Ama annelerine de saygı duyamamışlar elbette. Çünkü anneden çocuğa akması gereken sevgi ve ilgi boşluğunu çocuk en derinden hisseder. Adını koyamadığı bir huzursuzluk hayatı boyunca onunla birlikte olur.

Bir yerlerde bir yanlış olduğunu farketseler de, tanımlayamadıkları için ve anne ve babadan akması gereken enerji akamadığı için; öfkeli, otoriteye karşı isyankar(bazen agresif bazen pasif agresif davranış biçimi geliştirerek) mutsuz, huzursuz, dünya ve kendi aralarında denge kuramayan, yeme bozukluğu olan kişiler haline gelirler. Bizim örneğimizde de bu olmuş.

Utanma duygusu, frekansı çok düşük olan, çok negatif bir enerjidir. Eğer utanıyor ya da bir başkasının utanması gerektiğini düşünüyorsanız sizin frekansınız düşük ve negatiftir. Özellikle de anne ya da babanız yüzünden utanıyorsanız/utandırılıyorsanız bu çok daha adaletsiz bir durumdur. Kendi yaptığınız bir şeyin sorumluluğunu alabilirsiniz ama anne ya da babanızın sorumluluğunu almanız mümkün değildir ve bu durumun baskısı, yükü de çok daha ağırdır.

İşin içinden çıkılmaz gibi duran bu durumun, tüm bu düşük frekanslı duyguların ve tabi travmanın iyileştirilmesi mümkündür ve gereklidir.

Babası ya da annesi yüzünden utanmış/utandırılmış tüm çocuklara şifa olması için, bir danışanımla yaptığımız birkaç seansın özeti olarak bu öyküyü sizlerle paylaşıyorum.

18 Nisan 2021

Şebnem Akalın

Ağlamak, Ruhun Yıkanması mıdır?

Bir kısım danışanlarımdan çok duyduğum bir cümle var: “Ağlamayı seviyorum, ruhumun yıkandığını hissediyorum. Ağladıktan sonra iyi hissediyorum”. Bazı danışanlarım ise “ağlamayı hiç sevmiyorum, ağlamak istemiyorum” der ama ağlar.

Ağlamak, eğer bir iyileşme sürecinde, yani terapi, enerji çalışması, bilinçaltı çalışması vs sırasında ortaya çıkan bir duygu boşalması ise ve sonrasında da olumlu bir duyguya dönüşüyorsa ruhun iyileşmesi süreci olarak düşünülebilir.

Ancak kendi kendinize olumsuz anılarınızı düşünürken ya da gelecekte kötü bir şey olacağını zihninizden geçirerek ağlıyorsanız, çok sık ya da her şeye ağlıyorsanız bu, mutlaka dönüştürmeniz gereken bir blokajınız var demektir.

Ağladıktan sonra iyi hissetmek ise genellikle mağdur ve kurban rolünün size verdiği keyiftir…

Mağdur ya da kurban rolü ne gibi bir keyif verir diye düşünebilirsiniz. Eğer, bu rolü seçip, bu role göre yaşıyorsanız ve bunun farkında değilseniz, yaşadığınız olayları şanssızlık ve diğerlerinin kötülüğü olarak algılarsınız. Bu tür durumlarla her karşılaştığınızda bilinçaltınızda bir taraf size şöyle der “gördün mü yine mağdur edildin, onlar kötü!” böylece bunu teşhis etmiş olan taraf haklı çıkmasından dolayı sevinir. Ağlarsınız ve bir süre sonra bu rahatlıkla yeni durumlara karşı gardınızı alırsınız. Yani kötülük beklentiniz daha da güçlenir ve bilenirsiniz.

Herhangi bir şekilde iyileşme çalışması yapılmazsa giderek daha “duygusal” birisi olur çıkarsınız.

Tabii ki, iyileşmeyen blokajlar zamanla fiziksel hastalıklara dönüşür. Fiziksel hastalık zaten çok normaldir öyle değil mi? belirli bir yaştan sonra herkes hasta olur… (gerçekten öyle midir?)

Bazı danışanlarım ise hiç ağlamamakla övünür. Çok ağlamak ya da tam tersi hiç ağlamamak ikisi de bana iyileşmesi gereken bir durum olduğunu gösterir. Çünkü üzüldüğümüz zamanlarda ağlamak normaldir, ağlayamamak ise enerji blokajı var demektir. Kişinin kendisini çok fazla baskıladığı durumlarda ağlayamamak söz konusu oluyor.

Her iki durumda da iyileşmek için zihinsel dönüşüm yapılmalıdır, çok çabuk ağlamak, her şeye ağlamak, ya da aynı şeylere sürekli olarak ağlamak ruhun yıkanması değildir.

13. 02. 2021

Şebnem Akalın